Kulağımda Nova Norda-Pelin şarkısı… Depresif ruh halimi yatıştırmak için nihayet müziğe yönelebildim.
Dün benim için blog açmanın verdiği heyecanla biraz uykusuz, biraz uykulu bir gün oldu esasen. Onun dışında genellikle odamda zaman geçiriyorum. Karamel Bey dün yine nöbetçiydi. O yanımda yokken onun varlığını çok özlüyorum. Özlemenin, tebessüm ettiren huzurlu tarafını, hayatımda hiç bu kadar sevinçle karşıladığım bir dönem olmamıştı sanırım. 50 bin kişinin hayatını dakikalar içinde kaybettiği bir afetten, sevdiklerime maddiyat harici zarar gelmemiş olmasına şükretmek çok vicdansız hissettiriyor bana. Yine de sevdiklerimin uyanamadığı bir dünyaya uyanmak istemezdim. Bu benim için hiç katlanılabilir gelmiyor. Bir gün olacaksa bile o günün 6 şubat olmamış olması tek tesellim.
Tanımadığım herkesin varlığını bile o kadar çok özledim ki. Ailemin doğduğu şehir Maraş, benim doğduğum şehir Hatay’ın tedirgin, mutsuz, anlamsız sessizlik sesi içimi halen ürpertiyor.
“Bir an delirmedim de belki karardım”
Geriye kalmış olmak mı daha iyidir bu durumda deseler, sanırım cevabım “hayır”. İnsanlık, tarihinin birçok döneminde doğa tarafından sınanmış, bu bana katlanılabilir gelirken, insanlar tarafından sınanmak çok ağırıma gidiyor. Bu yüzden cevabım HAYIR. Geriye kalmış olmak, artık yalnızca geriye kalan herkese yardım etmek ve destek olmaktan öteye gidemiyor. Umursamaz, görmezden gelerek yaşamak imkansız.
Tuzla buz olanlar duvarlar gibi durabilir ama değildi. Bize dair her şey tuzla buz oldu. Anılarını anlatırken bahsettiğin “arçelik durağı” şuan tanınmaz halde. Bu konuda çok ciddiyim. Maraş’ın merkezinde olduğunuzu anlamanızın tek yolu belediyenin yerine göre varsayımda bulunmak. Yine de bu kadar küçük müymüş o mesafe diye düşünmeden edemiyorum ve durağın yerini tam tespitte halen zorlanıyorum. Bunu görerek yaşamak da ayrı bir dert şüphesiz. Yine de görmeden yaşamak kadar ürpertmiyor içimi.