Önceki 3 gün annemlerdeydik. Evde bazı şeyler yolunda gitmiyor. Depremin üzerinden 2 aydan fazla geçti. Ve ben sanki herkese borcum var gibi, bir an düşürmemek için gardımı kendimi paramparça etmeyi aldım yine göze.
Önceki günlerin hatta belki de ayların hikayesi ağır hasar aldı. O süreci minimal düzeyde kaydetme fırsatlarım oldu teknolojik ajandalara. Son bir ayımızda eşimin ailesinin evinde kalıyoruz. Zaman zaman kaçıp gitmek hissi düşüyor ikimizin de gözpınarlarına. Görüyoruz. Yine de sonraki sayfaya geçmeye mecbur kalıyoruz. Hayat işte. Akıyor öyle ya da böyle. Yine de cesaret ettikçe not almak gibi niyetlerim var buraya tespiti ağır, duygusu yıkık hikayeleri. Bilemiyorum, bir gün gelir mi o cesaret bana?
Ben yine de bu seneye girerken kendime verdiğim sözü tutmaya yeni bir adım attım dün. Uzun yıllardır içimden gelen blog yazma isteği -aslında herhangi bir şey yazma isteği- dün perçinlendi. Yine aynı yere gelecek konu. Ama insan dip denilen yeri görünce yaşam okyanusuna korkusuz atlamaya başlıyor. Bu süreç nasıl gelişir diye çok plan yapan ben, pat diye alelade açıverdim bu blogu. Çok eleştiririm kendimi. Çok düzeltirim her dağınıklığımı. Bu sene kendime verdiğim sözlerden biri de bu aslında. Olduğu gibi doğalında kaydetmek istiyorum hislerimi. Zor kısmı da bu ya. Yine de başlangıç iki ay beş gün boyunca video olarak başladığım bu yolculuk nihayetinde yazıya dökülmeye meyillendi.
Aslında, benim anlatmaya ihtiyacım var. Başım ağrıyor, uyuyamıyorum, dertleşmeyince. O yüzden ne var ne yoksa döküp, temizleme isteği düşmüyor yakamdan. Ertesi güne duygusuz başlamak, yine de umutlu olmak arzusu çeliyor fikrimi. Dökeceğim.
Sevgilim bana benden daha çok inanıyor. Şuanda kasvetli görünen bu satırlar, bir zaman sonra nice umutları doğurduğumuz zamanların gebelik sürecine dönüşüyor. O yüzden ben de sevgilime inanıyorum. Güzel olmasa da hiçbir şey, güzel bakmayı hiç bırakmayacağım o ilk gün bugün Sevgilim…